
'GERÇEK SOL'UN MECLİS YOLCULUĞU
“Bu ezberi bozmak için bir tek adam yeter”
Sosyalistlerin, ezilenlerin, dışlanmışların sesi olmayı vaat eden Prof. Dr. Baskın Oran, seçime profesyonellerle hazırlanmıyor. Dağıtacak parası yok. Tarikatlardan, cemaatlerden oy istemiyor. Her şeyi gönüllü ordusu yapıyor. Kampanya için gerekli parayı onlar topladı. Kapı kapı dolaşıp Baskın Oran için oy istiyorlar. Tek istekleri, onları savunacak bir ismin Meclis'e girip gündemi alt üst etmesi. Oran da buna inanıyor ve "Aslında bu ezber bozmak için bir tek adam yeter" diyor.
Bir kolunda Yaşar Kemal, diğer kolunda Adalet Ağaoğlu ile sahneye çıktığında alkış tufanı koptu. "Sesimiz Baskın olsun" sloganları arasında, tüm tevazusuyla mikrofonu eline alan bağımsız sol aday Prof. Dr. Baskın Oran, "Ezberleri bozmak, ana muhalefet olmak için geliyorum" dedi. Seçim kampanyasını Beyoğlu'nda-ki Yeni Melek Gösteri Merkezi'nde başlatan Oran'ı, kapıda yaklaşık 1000 kişi karşıladı. Bağımsız sol aday hareketi için gönüllü çalışan Agos gazetesi yazarı Aydm Engin'in sunuculuğunda; yazar Yaşar Kemal ve Adalet Ağaoğlu, sanatçı Ahmet Kaya'nın eşi Gülten Kaya, oyuncu Lale Mansur, Halil Er-gün, Mustafa Alabora, Pelin Batu ile eski TİP milletvekili Tarık Ziya Ekinci, kısa birer konuşma yaparak, neden Baskın Oran 'in seçilmesi gerektiğini anlattılar. Sinevizyon gösterisinde, Kürt meselesinden çevreye kadar sorunlar sıralandı. Aydm Engin, sık sık atilan, "Hepimiz Hrant Dink'iz" sloganına karşılık, "Şimdi de hepimiz Baskın Oran 'ız. Kapısı çalınmadık tek Ermeni kalmayacak" cümlesiyle, Ermenilerin Baskın Hoca'ya desteğini vurguladı. Tempo dergisi olarak, Prof. Dr. Baskın Oran 'ı iki gün boyunca takip ettik. 1000 kareden fazla fotoğrafını Çektik. Maslak'taki Lowe Ajans'ta seçim stratejisi çalışmalarım, Gülhane'deki Darphane-i Amire'de düzenlenen 'Demokratik Türkiye Toplantısındaki konuşmasını, İstiklal Caddesi'nde vatandaşla olan diyaloglarını, Beyoğlu'nda bulunan seçim bürosundaki denetimlerini ve son olarak yine Beyoğlu'nda bulunan Yeni Melek Gösteri Merkezi'ndeki toplantıyı izledik. Merak edilenleri sorduk. Baskın Hoca her yere taksi ile gidiyor. Yani, seçim çalışmaları için tahsis edilen bir araç yok. Tüm toplantılara, espadril (bez ayakkabı) ve ceketsiz gömleğiyle katılıyor. Toplantılarda verilen çay, kahve aralarında yardımcıları koşuşturmuyor, herkes gibi sıraya giriyor. Tüm yardımcıları gönüllülerden oluşuyor. Kapı kapı dolaşanlar, seçim bürolarında bulunanlar, basın, reklam ve halkla ilişkilerim yürütenlerin hepsi gönüllü. Yani seçime çuvalla para harcayıp profesyonellerle hazırlanmıyor. Bu nedenle, bazı durumlarda doğal bir acemilik yaşanıyor, ama samimiyet ve inanç, olumsuzlukların önüne geçiyor. Peki Baskın Hoca, bağımsız soldan siyasete girmeyi hiç aklında geçirmemişti. Eşi ve arkadaşlarına sıkça söylediği, "Ben hayatta iki işi yapamam. Biri minibüs şoförlüğü, diğeri milletvekilliği" deyişinin bir gün karşısına çıkacağını nereden bilecekti ki! Oysa 12 Eylül 1980 darbesi sonrasında bile bu düşüncesine sadık kaldı. Darbecilerin uygulamaya koyduğu, üniversitelerden sol düşünceyi temizleme operasyonundan o da nasibini aldı ve işsiz kaldı. Bu dönemde, şoförlük yapmadığı gibi, aktif siyasete de girmedi.
"Hayatta iki işi yapamam derdim. Biri minibüs şoförlüğü, diğeri milletvekilliği... Ama bu kez
kaçamadım."
Peki hoca Bağımsız solun sesi olmaya nasıl karar verdi? Yaşamı nasıl değişti? Seçim stratejisi ne? Onu kimler destekliyor? Kısacası, bugüne nasıl gelindi? "Vekilliğe asla" diyordu Baskın Oran 'a, "Sosyalistleri TBMM'de sen temsil et" teklifi yapıldığında, önce şaşırdı, sonra korktu, ama onurlandı. Şaşırdı, çünkü o güne kadar aklından aktif siyaseti düşünmüyordu.Köpek yavrusu sattı, inşaat taşeronluğunun yanı sıra çeviriler yaptı. Ama bugün, yıllardır savunduğu düşünceleri Millet Meclisi'nde temsil etmesi isteniyor. Baskın Hoca, teklif aldığı o günü şöyle anlatıyor: "Sosyalist düşüncenin, Meclis'e bağımsız bir adayla girmesi fikrini, iki profesör arkadaşım; Prof. Dr. Ahmet İnsel ve Prof. Dr. Seyfettin Gürsel ortaya attı. Bana iletildiğinde, canı gönülden desteklediğimi söyledim. Ancak eşime dönüp, 'Bu, güzel bir hayal' dedim. Öyleydi, hayaldi. Konu üzerine eşimle dalga geçtik. Fakat iş ciddileşti. Bir gün telefonla arayıp, 'Biz, e-posta ve telefonla, yaklaşık 6500 kişiyle temas ettik. Reddedilmeyen tek isim siz oldunuz, tam bir fikir birliği var' dediler. 'Sana bu görev düşüyor' diyerek bana öyle bir söylediler ki, kaçamadım bu işten."
Tatilini Meclis'te yapacak
Bağımsız sol aday teklifine hayır diyemeyen Baskın Oran, eşine döndü. Çünkü yeni bir hayatın programını çoktan yapmışlardı. Oran, Ağustos 2006'da emekli oldu. Yılın altı ayım eşinin memleketi Bodrum'da, geri kalanını da Ankara'da geçireceklerdi. Bir de yıllardır hayalini kurdukları gemi seyahatine çıkacaklardı. Bu düşünceler birkaç saniye gözünün Önünde film şeridi oluşturdu. Çünkü en az dört yıl, bu program rafa kaldırılacaktı. Ama o, dava adamıydı. "Bu olay beton bir blok gibi masanın üzerine düştü. Tatil meselesi değil; ama mesela dün sabaha karşı (14 Haziran günü) dörde doğru eve geldiğimde, eşim yatmıştı. A'dan Z'ye hayatımız değişti."
Ya bağımsız ya hiç
Oyunu tatil beldelerinde kullanacak olanların 21 Mayıs 2007 tarihine kadar nakil yaptırması gerekiyordu. Baskın Hoca, sol bağımsız aday projesini güzel bir hayal olarak nitelendirdiği İçin, naklini Bodrum'a yaptırmıştı bile. 22 Temmuz'da, Muğla'dan, kafasına uygun bağımsız bir aday çıkarsa, sandık başına gidecekti. Aksi takdirde oy kullanmayacaktı. Ancak, 21 Mayıs sonrası, milletvekilli adaylığı önüne çıktı. Baskın Oran, 'İstanbul İkinci Bölge'den bağımsız milletvekili adayı olduğu için şimdi İstanbul'da. Kendi deyimiyle hayatı altüst olmuş durumda. Ankara'da ki kurulu düzenini bırakan hoca, seçim çalışmaları için Teşvikiye'deki oğlunun evinde kalıyor.
Darbeyi hukukla dize getiren adam!
Prof. Dr. Baskın Oran, 1945 İzmir doğumlu. 1968de Siyasal Bilgiler Fakültesini (SBF) bitirdi. 1969'da aynı fakültede asistan oldu. 12 Mart 1971 darbesi sırasında okuldan uzaklaştırıldı. Danıştay kararıyla, bir yıl sonra görevine döndü. 1974'te doktorasını bitirdi. Kasım 1982'de yardımcı doçentken Yüksek Öğretim Kurumu (YÖK) kararıyla görevine son verildi. Temmuz 1983te mahkeme kararıyla görevine iade edildi. Ancak, Sıkıyönetim tarafından yeniden atıldı. Önce İdare Mahkemesi, sonra Danıştay'ın kararıyla Ekim 1990'da SBF'ye geri döndü. 1991'de doçent, 1997'de uluslararası ilişkiler profesörü oldu. Ağustos 2006'da emekli oldu. Milliyetçilik, azınlıklar, Türk dıs politikası, din-devlet ilişkileri üzerine çalışıyor. Agos ve Radikal İki'de haftalık yazılar yazıyor. 70 kadar bilimsel makalesinin yanı sıra yayımlanmış 13 kitabı bulunuyor. Beş saatte, şaşkınlığın emareleri görülüyordu. Bir toplantıdan diğerine koşturuyor; gönüllülerin oluşturduğu komisyonlardan bilgi alıyor, slogan çalışmalarına, film ve fotoğraf çekimlerine katılıyordu... Anlaşılan, Baskın Hoca evini çok özlüyordu. Çünkü kurulu düzenini bırakmıştı, ama Meclis'e girdiğinde hayatının düzene gireceğini düşünüyordu. Ne de olsa evi de
İşi de Başkent'te olacaktı.
Seçim İçin 100 bin YTL Bağımsız sol adayı destekleyen gönüllüler, adeta * demokrasinin çok iyi işlediği siyasi bir parti gibi çalışıyordu. Hoca, adaylığım açıkladıktan sonra, onu sorunlarıyla baş başa bırakmadılar. Örneğin seçim harcamaları için gerekli parayı, komün usulüyle çözdüler. Prof. Dr. Ahmet İn-sel, gazeteci Aydın Engin gibi elini taşın altına koyan 100 kişiden l000'er YTL toplandı. Baskın Oran da 1000 YTL verdi. Seçim kampanyası masrafları, bu 100 bin YTL'den karşılanacaktı. Baskın Oran bugüne kadar cepten yaklaşık 5 bin YTL harcadığını söylüyor: "Cepten yaptığım masrafın büyük çoğunlu-;unu uçak, taksi ve yemek parası oluşturdu, 1000 YTL de seçim kampanyamızın başındaki isimlerden biri olan Melek Ulugay'a verdim. Ama çok büyük avantajlarımız var. Mesela Galata ve Beyoğlu'ndaki seçim büroları bize, ideolojik yakınlık duyanlar tarafından bir aylığına tahsis edildi. Kim olduklarını bilmiyorum, tanımıyorum. Büroların boya badana işlerini ;ençler bir gecede yaptı. Lowe Ajans'm sahibi Mehteren Hanım reklam kampanyamı, Mehmet Vural danışmanlığı, Ezel Akay yönetmenliği bedava yapıyor. Mehmet Vural dün bana şu üzerimdeki gibi üç tane gömlek aldı. Çünkü benim gömleklerim fotoğraf ve televizyon çekimleri için uygun değilmiş.
"Cemaatlerden değil, bireylerden oy istiyoruz."
Bir beyaz, bir mavi, bir de beyaz mavi çizgili üç tane gömlek."
Baskın Oran 'in korkusunun nedeni şimdi daha iyi anlaşılıyordu. Çünkü ona ve fikirlerine önem verenler, paranın yanı sıra zamanlarını da ayırıyordu. Baskın Hoca'dan beklenti büyüktü. O da bunun farkındaydı ve bu nedenle, "Korkuyorum" diyordu; "Ben bir tek şeyden korkarım, hata yapmaktan. Ama Meclis'e girdiğimde, o beklentileri karşılarım. Bana muazzam bir zamana sebep olur, ama karşılarım." Baskın Hoca'nın seçilememe korkusu yok. İnancı gözlerinden okunabiliyor, zaten enerjisi de bunun en iyi göstergesi. Hedefi, seçilmesi için gerekli olan yaklaşık 70 bin oyun üzerine çıkıp, 170 bin oya ulaşmak. Tüm seçim stratejisi bunun üzerine kurulu.
Sandaletti, şortlu aday
Baskın Oran sadece fikirleriyle değil, kılık-kıyafetiyle de farklı bir milletvekili adayı profili çiziyor. Öyle ya, siyasi dediğin damat tıraşlı, saçları özenle taranmış, koyu renk takım elbiseli, gıcır gıcır kundura olur. Baskın Hoca hem bizim hem seçmeninin karşısına bunların zıttı bir görünümle çıkıyor. Ayaklarında bez ayakkabı, istenildiğinde şort olabilen spor pantolon, çizgili bir gömlek, sakallı ve gelişi güzel, belki de elle düzeltilmiş saçıyla... Nedenini şöyle açıklıyor:
"Türkiye'nin en acil sorunu Kürt meselesi. Seçime kadar çözüm, sıcak teması engellemektir. Bu, kaybet kaybet savaşıdır. Kardeş kardeşi vurduğu bir savaş."
"Bende mal meydanda. Ben buyum. Şişli'ye farklı, Fatih'e farklı giyinemem. Bazı toplantılara kravat takıp gidiyorum; yanlış anlamasınlar, hakaret kabul etmesinler diye. Bu, benim fikirlerimin farklı olduğunu yansıtır. Sadece şu ödünü veririm; pantolonumun şu fermuarını açtım mı şort olur. Yapmıyorum. Bu ödünü veriyorum." Hava sıcak, Bodrum'da, sahil kenarında şezlonga uzanıp kitap okumak, soğuk bir şeyler içmek varken; Baskın Hoca, İstanbul'da ilçe ilçe dolaşıp, seçmeniyle buluşmayı seçti. Stresli bir iş. Bu stres, Meclis'te daha da artacak. Birbirinden pek de farklı olmayan ideolojik düşüncedeki milletvekillerinin TBMM'de yumruk yumruğa, küfürleşerek kavga etmelerinin sıradanlaştığı bir dönemde, Baskın Hoca, sosyalist düşüncelerle o ortama girmeye hazırlanıyor. Peki stresle nasıl baş edecek? "Ben böyle bir durumda derin nefes alırım. İkincisi bir an önce kendimi eve atmaya gayret ederim, eşimin yanma. Mutlu olma yöntemim, çalışma odamda eşim televizyon seyrederken benim çalışmamdır." Bu arada eşi Serhan Hanım, Baskın Hoca'nın deyimiyle 'hasta Galatasaraylı', kendisi ise takım tutmuyor. Baskın Hoca ile stres yönetimi üzerine yaptığımız sohbette, Meclis'teki tutumuna ilişkin ipuçları da edindik. Örneğin, umduğu özgürlükçü ortamı bulamadığında ne yapacağım şöyle anlatıyor: "Beni Meclis'te kürsüye bile çıkarmak istemeyebilirler. O zaman Meclis muhabirlerine gider; kürsüden benim bunları söylememe izin vermediler, kamuoyuna sizin vasıtanızla duyurmak istiyorum. Bunları yazın derim. Sivri konuştuğum için bunlar kamuoyuna ulaşır." Röportajımızın büyük bölümünü elbette siyaset oluşturdu. İlk soru, neden İstanbul 2. Bölge'den aday olduğuydu. Çünkü İzmir'de doğmuş, Ankara'da yaşıyor. Yanıtı, siyasi düşüncesinin temelini oluşturuyor:
"Sesini duyurmayı hedeflediğim, çok heterojenik bir bölge. Eşcinsel de var, trans-seksüel de, sosyalist de, villada oturan da, beyaz Türk de; yani Hanefi, Sünni, Müslüman, laik. Ben de bir Beyaz Türk'üm. Yozgat'tan aday olursunuz, ama eşcinsellerin de sesi olacağım diyemezsiniz."
'Hedefim, gerekli olan 70 bin oyun üzerine çıkıp, 170 bin oya ulaşmak."
Hoca'nın oy istediği seçmen kitlesi arasında başörtülü kızlar da var. Bugün Türkiye'nin adeta iki kutba ayrılmasına neden olan mesele; "Başörtüsünü istemeyenler CHP'ye, savunanlar AKP'ye" dedirten sistem. "Ben üniversite öğrencisi kızın başına karışılmaması gerektiğini düşünüyorum. Mini etekli de, başı açık olan da girer. Çünkü o, hizmet almaya giriyor. O zaman vergi dairesine de başörtülüler alınmasın. Orası da kamu alam değil mi? Devletin personeli başını bağlayamaz, ama hizmet almaya gidene de karışamaz." "Allah razı olsun Hoca" Kimilerine göre yüzde 10 ülke barajı nedeniyle sistem artık tıkanmış durumda. Günümüz isteklerine yanıt veremiyor. Sadece siyasi parti liderlerinin seçtiği isimler milletvekili olabiliyor. Böyle bir ortamda Baskın Oran kimlere ilaç olabilecek? O da birçok siyasinin yaptığı gibi oy depolan tarikat ve cemaatlere göz kırpacak mı? Holdinglerden, spekülatörlerden destek isteyecek mi? Bu sorulara iki cümlelik yanıt yetiyor: "Biz cemaatlerden değil, bireylerden oy istiyoruz. Bağımsız bireyi hedefleyen bir kampanya yürütüyoruz." Kimlerin derdine ilaç olacağı sorusuna gelince: "Şu dikkatimi çekiyor; günde yaklaşık 300-350 mail geliyor. 'Allah razı olsun, bizi karar verememekten kurtardınız' diyorlar. Çünkü adam Halk Partili, AKP'ye vermek istiyor, AKP'li Halk Parti'ye oy vermek istiyor. Korkular ve başka duygular nedeniyle. Bu durumda olan çok insan var ve bunu kendine yediremiyor. Bir de oy vermemeyi düşünenler var. Onlar benim adımı görünce vermeyi düşündüler. Oy verme oram artarsa benden bilin."
"Sistemi zorlayacağım"
Seçmenin en büyük merakı, 550 kişilik Meclis dağılımında, tek kişinin ne yapacağı. Ancak Baskın Hoca, çoğunluğa aldırış bile ermiyor. Bu sorumuzu yanıtlarken daha da bir ateşleniyor, gözleri büyüyor, el kol hareketleri sertleşiyor: "Sistemi hem bütünüyle, hem teknik olarak zorlayacağım. Aslında bu ezber bozmak için bir tek adam yeter." Meclis'e tek bağımsız sol aday olarak girse de yalnız kalmayacağını düşünüyor. Farklı amaçlarla bağımsız milletvekili olanların da kendisini destekleyeceklerini söylüyor. AKP, CHP, DP, MHP veya DTP; bu partilerde olan ancak lider sultasıyla sessiz kalanları da yayına çekebileceğini umut ediyor. Kendini en kötü senaryoya da hazırlamış: "Bunların hiçbiri olmadı farz edin, ben varım. Galatasaray Lisesi köşesinde toplananların, cop yiyenlerin, ezilenlerin sesi olarak ben varım. Bu da parlamento dışı muhalefeti güçlendirir.. Parlamentodaki bu muhalefet, parlamento dışı muhalefeti inşa eder." Temel hedefi, "Meclis gündemini alt üst etmek." Prof. Dr. Baskın Oran 'ın milletvekilliğini meslek edinmeye ise hiç niyeti yok. Meclis'te en fazla dört yıl kalacak, sonra bayrağı devredip, ertelediği Bodrumlu, şezlonglu, gemi seya-hatli hayatına dönecek. Görevini yapmış olmanın rahatlığıyla... "Kürt sorunu" bölündü! Adaylığım açıkladıktan sonra onu üzen tek şey belli ki karşısına DTP'li bağımsız adayın Çıkarılması. Çünkü Baskın Hoca da Türkiye'nin en büyük sorununun Kürt meselesi olduğunu söylüyor. DTP, bağımsız sol adayların olduğu bölgelerde aday çıkarmayacaklarını açıklamıştı. Ancak bu parti İstanbul 2. Bölge'den Abdullah Öcalan'nın avukatı Doğan Erbaş'ı destekleyeceğini açıkladı. DTP, yaptığı hatanın farkında. Ancak Baskın Hoca'ya yaptıkları açıklama bir o kadar ilginç: "Beni arayıp, 'Hocam kusura bakmayın, bilmiyorduk, bir yanlışlık yaptık' dediler." Baskın Hoca, bir röportajında "Ben dağa çıkamam, ama Meclis'e çıkabilirim" diyordu. Hazır Kürt sorunu meselesi açılmışken, bu açıklamasını hatırlattık. Yanıtı, sosyalist düşünceye savaş açılan 1980 darbesi günlerinde saklı. O dönemde fakülteden atılan Baskın Oran, diğer günlük işlerin yanı sıra Anabritannica Ansiklopedisi'nin redaktörlüğünü yapıyordu. Orada bir kavram öğrenmişti; Akaçlamak-Diranaj. Kürt sorununun temelini bu kavramda arıyordu: "Bir ırmak mutlaka akmak zorunda. Yatağından aka-mazsa, başka bir kanal verilir. Bunun gibi, kendini dışlanmış gruplara ya akma olanağı vereceksiniz ya da o akacak bir kanal bulur. Kendini ya Meclis'te ifade edecek ya da dağda. Üçüncü bir seçenek yok." 42 yıl sonra yeniden sol meclis'te, bağımsız sol aday hareketinin temsilcisi olmaya hazırlanan Baskın Oran, kendini 1965'teki TİP'in (Türkiye İşçi Partisi) devamı olarak görüyor. 42 yıl önce Meclis'e giren ve aralarında Çetin Atlan (Bağımsız seçilip TİP'e geçti), Behice Boran, Mehmet Ali Aybar, Faza Kuas'ın da bulunduğu 15 TİP milletvekili; ezilen sosyal sınıfları gündeme getiriyor, sayılarına bakmadan, Baskın Oran 'nın hedeflediği gibi Meclis gündemini alt üst ediyorlardı. Oran, Meclis'te TİP'lilerden farklı olarak ezilen dinsel grupları, etnik grupları ve bireyleri de gündeme getirmeyi amaçlıyor. Çünkü, solun tanımının daha da genişlediğini düşünüyor."Şeriat tehlikesi yok"
Ankara, İstanbul, İzmir, Çanakkale, Manisa mitinglerinde sayıları milyonları bulan katılımcılar, "Türkiye laiktir, laik kalacak” sloganlarıyla meydanları inletiyordu. Baskın Oran da Türkiye'de laiklik sorunu olduğunu düşünüyor, ama şeriat tehlikesi görmüyor: "Türkiye'de kentli-kasabalı kavgası var. Kentli, 1920'lerden bu yana iktidarda olan ve CHP'de somutlaşan kitle. Bunun karşısında yükselmekte olan Anadolu sermayesi var. Bu sermaye, iktidarda yer istiyor. Oysa diğer kesimin iktidarı paylaşmaya niyeti yok. Sonuçta; iktidarı paylaştırmam diyenler laikçi, paylaşmak isteyenler de dinci oluyorlar. Bu, bir sınıf içi sınıf kavgasıdır.
"Sistemi hem bütünüyle hem teknik olarak zorlayacağım. Meclis gündemini alt üst edeceğim."
Peki Baskın Oran, bu düşünceleriyle Meclis'e girdiğinde Türkiye'de yeni bir sol hareketin başlamasına neden olabilir mi? Hiç düşünmeden evet diyor, ama bir şartı var: "Solu çağdaş bir şekilde algılamak koşuluyla." Yani, CHP, DSP gibi partileri sol saymıyor. Nedenini ise birkaç hafta önce yaşanan bir örneğe dayandırıyor. İğdır yayla şenliğinde, çobanlık yapan Ali, Kürtçe şarkı söylerken bizzat vali tarafından kürsüden indirilmişti. Baskın Hoca soruyor: "Meclis'te bir tek kişi çıkıp bu konuyu gündeme getirdi mi?" Oran, Meclis'te bunu gündeme getireceğini söylüyor.
TEMPO SAYI: 1020 - 21 HAZİRAN 2007’dan alınmıştır.