16 Temmuz 2007 Pazartesi
9 Temmuz 2007 Pazartesi
Çarşının sesi BASKIN
ÇARŞI herşeye karşı. En azından biz bugüne kadar öyle biliyoruz. ÇARŞI'nın karşı olmadığı ne var ki? Elbette karşı oldukları kadar, yanında olduklarıda vardır muhakak.
ÇARŞI savaşa karşı.
ÇARŞI ırkçılığa karşı.
ÇARŞI faşizme karşı.
ÇARŞI ayrımcılığa karşı.
ÇARŞI herkese karşı.
ÇARŞI BASKIN.
ÇARŞININ sesi BASKIN
ÇARŞI mecliste de sesiniz yükseltiyor.
ÇARŞI'nın karşı olduklarını, BASKIN ORAN mecliste dile getirecek.
Galatasaray'ın sesi BASKIN
Fenerbahçe'nin sesi BASKIN olsun
Lambdaistanbul'un sesi BASKIN
Ezber bozan tanımlar
Baskın Oran demek; kitlelerin inançlarını din ve milliyetçilik hanesine tahvil eden panayırcı siyaset anlayışının karşısında yer almaktır.
Ezber bozan sözlük
Gönderen
Ali Ay
zaman:
18:42
0
yorum
Etiketler: Ezber bozan sözlük
28 Haziran 2007 Perşembe
"Bu ezberi bozmak için bir tek adam yeter"
Sosyalistlerin, ezilenlerin, dışlanmışların sesi olmayı vaat eden Prof. Dr. Baskın Oran, seçime profesyonellerle hazırlanmıyor. Dağıtacak parası yok. Tarikatlardan, cemaatlerden oy istemiyor. Her şeyi gönüllü ordusu yapıyor. Kampanya için gerekli parayı onlar topladı. Kapı kapı dolaşıp Baskın Oran için oy istiyorlar. Tek istekleri, onları savunacak bir ismin Meclis'e girip gündemi alt üst etmesi. Oran da buna inanıyor ve "Aslında bu ezber bozmak için bir tek adam yeter" diyor.
Bir kolunda Yaşar Kemal, diğer kolunda Adalet Ağaoğlu ile sahneye çıktığında alkış tufanı koptu. "Sesimiz Baskın olsun" sloganları arasında, tüm tevazusuyla mikrofonu eline alan bağımsız sol aday Prof. Dr. Baskın Oran, "Ezberleri bozmak, ana muhalefet olmak için geliyorum" dedi. Seçim kampanyasını Beyoğlu'nda-ki Yeni Melek Gösteri Merkezi'nde başlatan Oran'ı, kapıda yaklaşık 1000 kişi karşıladı. Bağımsız sol aday hareketi için gönüllü çalışan Agos gazetesi yazarı Aydm Engin'in sunuculuğunda; yazar Yaşar Kemal ve Adalet Ağaoğlu, sanatçı Ahmet Kaya'nın eşi Gülten Kaya, oyuncu Lale Mansur, Halil Er-gün, Mustafa Alabora, Pelin Batu ile eski TİP milletvekili Tarık Ziya Ekinci, kısa birer konuşma yaparak, neden Baskın Oran 'in seçilmesi gerektiğini anlattılar. Sinevizyon gösterisinde, Kürt meselesinden çevreye kadar sorunlar sıralandı. Aydm Engin, sık sık atilan, "Hepimiz Hrant Dink'iz" sloganına karşılık, "Şimdi de hepimiz Baskın Oran 'ız. Kapısı çalınmadık tek Ermeni kalmayacak" cümlesiyle, Ermenilerin Baskın Hoca'ya desteğini vurguladı. Tempo dergisi olarak, Prof. Dr. Baskın Oran 'ı iki gün boyunca takip ettik. 1000 kareden fazla fotoğrafını Çektik. Maslak'taki Lowe Ajans'ta seçim stratejisi çalışmalarım, Gülhane'deki Darphane-i Amire'de düzenlenen 'Demokratik Türkiye Toplantısındaki konuşmasını, İstiklal Caddesi'nde vatandaşla olan diyaloglarını, Beyoğlu'nda bulunan seçim bürosundaki denetimlerini ve son olarak yine Beyoğlu'nda bulunan Yeni Melek Gösteri Merkezi'ndeki toplantıyı izledik. Merak edilenleri sorduk. Baskın Hoca her yere taksi ile gidiyor. Yani, seçim çalışmaları için tahsis edilen bir araç yok. Tüm toplantılara, espadril (bez ayakkabı) ve ceketsiz gömleğiyle katılıyor. Toplantılarda verilen çay, kahve aralarında yardımcıları koşuşturmuyor, herkes gibi sıraya giriyor. Tüm yardımcıları gönüllülerden oluşuyor. Kapı kapı dolaşanlar, seçim bürolarında bulunanlar, basın, reklam ve halkla ilişkilerim yürütenlerin hepsi gönüllü. Yani seçime çuvalla para harcayıp profesyonellerle hazırlanmıyor. Bu nedenle, bazı durumlarda doğal bir acemilik yaşanıyor, ama samimiyet ve inanç, olumsuzlukların önüne geçiyor. Peki Baskın Hoca, bağımsız soldan siyasete girmeyi hiç aklında geçirmemişti. Eşi ve arkadaşlarına sıkça söylediği, "Ben hayatta iki işi yapamam. Biri minibüs şoförlüğü, diğeri milletvekilliği" deyişinin bir gün karşısına çıkacağını nereden bilecekti ki! Oysa 12 Eylül 1980 darbesi sonrasında bile bu düşüncesine sadık kaldı. Darbecilerin uygulamaya koyduğu, üniversitelerden sol düşünceyi temizleme operasyonundan o da nasibini aldı ve işsiz kaldı. Bu dönemde, şoförlük yapmadığı gibi, aktif siyasete de girmedi.
Bağımsız sol aday teklifine hayır diyemeyen Baskın Oran, eşine döndü. Çünkü yeni bir hayatın programını çoktan yapmışlardı. Oran, Ağustos 2006'da emekli oldu. Yılın altı ayım eşinin memleketi Bodrum'da, geri kalanını da Ankara'da geçireceklerdi. Bir de yıllardır hayalini kurdukları gemi seyahatine çıkacaklardı. Bu düşünceler birkaç saniye gözünün Önünde film şeridi oluşturdu. Çünkü en az dört yıl, bu program rafa kaldırılacaktı. Ama o, dava adamıydı. "Bu olay beton bir blok gibi masanın üzerine düştü. Tatil meselesi değil; ama mesela dün sabaha karşı (14 Haziran günü) dörde doğru eve geldiğimde, eşim yatmıştı. A'dan Z'ye hayatımız değişti."
Darbeyi hukukla dize getiren adam!
Prof. Dr. Baskın Oran, 1945 İzmir doğumlu. 1968de Siyasal Bilgiler Fakültesini (SBF) bitirdi. 1969'da aynı fakültede asistan oldu. 12 Mart 1971 darbesi sırasında okuldan uzaklaştırıldı. Danıştay kararıyla, bir yıl sonra görevine döndü. 1974'te doktorasını bitirdi. Kasım 1982'de yardımcı doçentken Yüksek Öğretim Kurumu (YÖK) kararıyla görevine son verildi. Temmuz 1983te mahkeme kararıyla görevine iade edildi. Ancak, Sıkıyönetim tarafından yeniden atıldı. Önce İdare Mahkemesi, sonra Danıştay'ın kararıyla Ekim 1990'da SBF'ye geri döndü. 1991'de doçent, 1997'de uluslararası ilişkiler profesörü oldu. Ağustos 2006'da emekli oldu. Milliyetçilik, azınlıklar, Türk dıs politikası, din-devlet ilişkileri üzerine çalışıyor. Agos ve Radikal İki'de haftalık yazılar yazıyor. 70 kadar bilimsel makalesinin yanı sıra yayımlanmış 13 kitabı bulunuyor. Beş saatte, şaşkınlığın emareleri görülüyordu. Bir toplantıdan diğerine koşturuyor; gönüllülerin oluşturduğu komisyonlardan bilgi alıyor, slogan çalışmalarına, film ve fotoğraf çekimlerine katılıyordu... Anlaşılan, Baskın Hoca evini çok özlüyordu. Çünkü kurulu düzenini bırakmıştı, ama Meclis'e girdiğinde hayatının düzene gireceğini düşünüyordu. Ne de olsa evi de
Baskın Oran 'in korkusunun nedeni şimdi daha iyi anlaşılıyordu. Çünkü ona ve fikirlerine önem verenler, paranın yanı sıra zamanlarını da ayırıyordu. Baskın Hoca'dan beklenti büyüktü. O da bunun farkındaydı ve bu nedenle, "Korkuyorum" diyordu; "Ben bir tek şeyden korkarım, hata yapmaktan. Ama Meclis'e girdiğimde, o beklentileri karşılarım. Bana muazzam bir zamana sebep olur, ama karşılarım." Baskın Hoca'nın seçilememe korkusu yok. İnancı gözlerinden okunabiliyor, zaten enerjisi de bunun en iyi göstergesi. Hedefi, seçilmesi için gerekli olan yaklaşık 70 bin oyun üzerine çıkıp, 170 bin oya ulaşmak. Tüm seçim stratejisi bunun üzerine kurulu.
"Türkiye'nin en acil sorunu Kürt meselesi. Seçime kadar çözüm, sıcak teması engellemektir. Bu, kaybet kaybet savaşıdır. Kardeş kardeşi vurduğu bir savaş."
"Sesini duyurmayı hedeflediğim, çok heterojenik bir bölge. Eşcinsel de var, trans-seksüel de, sosyalist de, villada oturan da, beyaz Türk de; yani Hanefi, Sünni, Müslüman, laik. Ben de bir Beyaz Türk'üm. Yozgat'tan aday olursunuz, ama eşcinsellerin de sesi olacağım diyemezsiniz."
'Hedefim, gerekli olan 70 bin oyun üzerine çıkıp, 170 bin oya ulaşmak."
Hoca'nın oy istediği seçmen kitlesi arasında başörtülü kızlar da var. Bugün Türkiye'nin adeta iki kutba ayrılmasına neden olan mesele; "Başörtüsünü istemeyenler CHP'ye, savunanlar AKP'ye" dedirten sistem. "Ben üniversite öğrencisi kızın başına karışılmaması gerektiğini düşünüyorum. Mini etekli de, başı açık olan da girer. Çünkü o, hizmet almaya giriyor. O zaman vergi dairesine de başörtülüler alınmasın. Orası da kamu alam değil mi? Devletin personeli başını bağlayamaz, ama hizmet almaya gidene de karışamaz." "Allah razı olsun Hoca" Kimilerine göre yüzde 10 ülke barajı nedeniyle sistem artık tıkanmış durumda. Günümüz isteklerine yanıt veremiyor. Sadece siyasi parti liderlerinin seçtiği isimler milletvekili olabiliyor. Böyle bir ortamda Baskın Oran kimlere ilaç olabilecek? O da birçok siyasinin yaptığı gibi oy depolan tarikat ve cemaatlere göz kırpacak mı? Holdinglerden, spekülatörlerden destek isteyecek mi? Bu sorulara iki cümlelik yanıt yetiyor: "Biz cemaatlerden değil, bireylerden oy istiyoruz. Bağımsız bireyi hedefleyen bir kampanya yürütüyoruz." Kimlerin derdine ilaç olacağı sorusuna gelince: "Şu dikkatimi çekiyor; günde yaklaşık 300-350 mail geliyor. 'Allah razı olsun, bizi karar verememekten kurtardınız' diyorlar. Çünkü adam Halk Partili, AKP'ye vermek istiyor, AKP'li Halk Parti'ye oy vermek istiyor. Korkular ve başka duygular nedeniyle. Bu durumda olan çok insan var ve bunu kendine yediremiyor. Bir de oy vermemeyi düşünenler var. Onlar benim adımı görünce vermeyi düşündüler. Oy verme oram artarsa benden bilin."
Ankara, İstanbul, İzmir, Çanakkale, Manisa mitinglerinde sayıları milyonları bulan katılımcılar, "Türkiye laiktir, laik kalacak” sloganlarıyla meydanları inletiyordu. Baskın Oran da Türkiye'de laiklik sorunu olduğunu düşünüyor, ama şeriat tehlikesi görmüyor: "Türkiye'de kentli-kasabalı kavgası var. Kentli, 1920'lerden bu yana iktidarda olan ve CHP'de somutlaşan kitle. Bunun karşısında yükselmekte olan Anadolu sermayesi var. Bu sermaye, iktidarda yer istiyor. Oysa diğer kesimin iktidarı paylaşmaya niyeti yok. Sonuçta; iktidarı paylaştırmam diyenler laikçi, paylaşmak isteyenler de dinci oluyorlar. Bu, bir sınıf içi sınıf kavgasıdır.
22 Haziran 2007 Cuma
Basında Baskın Oran Varan4
ilginç ama hakikat! baskın oran haberlerinin hepsinde görsel malzeme kullanılmış. yani bildiğiniz fotoğraf. e, ne demeli, adayımız kimi çekemeyenler tarafından noel baba, akça dede falan gibi indirgemelerle tanımlansa da son tahlilde yakışıklı adam. var mı itirazı olan? ha, bir de malum şu “güzel kızlar hareketi” olarak anılma durumu da baskın oran’ı destekleyen kadınlarımızı rahatsız etmemeli. iç güzelliğinin dışa yansımasının fotoğrafik sonucu. bu da fotoğrafsız haberimizin çıkmasını engelliyor olmalı.
Basında Baskın Oran Varan3
gördüğümüz kadarıyla köşe yazarlarımız genel olarak baskın hoca’nın adaylığını destekliyorlar. yani, ahmet hakan’ı saymazsanız (ki biliyorsunuz bu kişiler kendilerini ya saydırırlar-sevdirirler, ya da reyting düşkünlüklerinde nefretten doğacak ilgiyle tutunurlar) genel olarak olumlu bir durum var. bu da biraz bizi işkillendirmiyor değil. nerde hata yaptık acaba?
Basında Baskın Oran Varan2
n’evet. tek tek saymadık ama, basında çıkan haberlerin ulaştığı kitlenin toplam sayısının (kafa sayısı) rakamla 3.300.000 eski yetele/kişiye tekabül ettiğini söylüyoruz. gözünüzü kapatıp düşünsenize. yunanistan nüfusunun üçte biri bizim bağımsız adayımızın en azından adını biliyorlar. peki bu bizim adayımıza oy, of ve oh olarak geri dönecek mi? sizce çok mu önemli? el-cevap: tabiy ki çok önemli! bizim şaka falan mı yaptığımızı sanıyorsunuz arkadaşlar. biz kimsenin midesini 30 günlüğüne ağrıtmaya, kimsenin barajına %10’luk sıkıntılar yaratmaya çıkmadık yola! hep çürük dişlerini, hep ipek halılarını, hep haksız nemalarını, hep yalanlarını hatırlayacaklar bizi gördüklerinde. hep verip de yerine getirmedikleri sözlerini, hep geçici demokratlıklarını, hep seçim vaatlerini hatırlayıp yollarını değiştirecekler mecliste. neyse, bizim laz bakkal da oyunu verecekmiş baskın hoca’ya. “piraz bizim gibi bakay” dedi birgün gazetesinin ücretini alırken benden. “nası sizin gibi” dedim. “bizim gibi da. karadenuzlular gibi. gözleri çakirdiy...” biraz yüzümü burusturdum: “o yüzden vereçeksen hiç verme” dedim. “baskın hoca istemiyor; laz laza versin, kürt kürde. asıl diyor, kürt sakata, sakat kadına, kadın aleviye...” duymuş olmalı. o derin kendine güveniyle kesiyor sözümü: “iyu ya hemşerum” diyor. “biz da veriruz oyumuzu ama, gitmesun kürde-çerkese... gerekirse yazaruz üstüne, ha bu oy lazdan paskin hoca’nun şahsunadur deye!”
Basında Baskın Oran Varan1
birgün’de haberler iki gün sonra mı çıkıyor?
yenimelek’te toplaşmışız. yola revan oluyoruz. baskın hoca’ya “aganta burina burinata” diyerekten yelkenlisine rüzgarı üflüyoruz. bi bakıyoruz sabah körü kalktığımızda; sabah gazetesinin ilavesinde iki sayfa ortaya yayılmış motorpisikletli fotalarıyla baskın hoca beyaz bir sakal açmış bağımsızlığa. sonra kendine göre basbayağ fena değil ölçülerde radikal, milliyet’te olmuş işte olacağı kadar, referans’ta cengiz çandar’ın eski günlerine emsal bir reverans, cumhuriyet, bugün ve nihayet zaman. ama nedense bizim birgün’de ses yok. bakıyoruz ertesi gün. o gün de seda yok. sonra bir ara ufarak kufarak bir haber. aklımıza başka şeyler de geliyor ya, biz yine de lafı dolandırıyoruz alenen: “yahu bu birgün’de haberler iki gün sonra mı çıkıyor bilader?”
Göndermeler-Taşlamalar-Başkalaşmalar
21 Haziran 2007 Perşembe
İşte sizin çoğunluğunuzun ülkesi!
Elbette Ahmet Hakan’dan bu ‘’ sözde’’ farklı, ‘’ özde ‘’ ise aynı 550 ‘’atanmışın’’ oluşturduğu mecliste bir Baskın Oran’ın ‘’seçim bildirgesinde de belirttiği gibi’’ nasıl put yıkacağını, ezber bozacağını söylemesini beklemezdik. Ancak darbe ürünü anayasayla, antidemokratik seçim yasalarıyla, dışlanmış, seslerine kulak tıkanmış, hakları gaspedilmiş, kendilerini ifade etmeleri engellenmiş, ötekileştirilmiş , ezilmiş ama kalabalığın arasına karışıp, ‘’ sürüyle birlikte meeeleme ‘’ kolaycılığına kaçmamış , her zaman ‘’kral çıplak ‘’ deme cesaretini gösterebilmiş insanlarla, onların sayısıyla dalga geçmek de ne oluyor ? Sen ve senin gibilerin çoğunluğu oluşturduğu Türkiye’nin haline bir kez daha bak da sonra kimle geyik yaparsan yine yap. Senin belki ‘’büyük’’ gazete ve tv kanallarının plazaları arasında gidip gelmekten bütününü göremediğin, hepinizin azda olsa bir fırça darbesinin bulunduğu bu tabloya bir kez daha bakalım:
50 Yılda klasik tanklı-tüfekli , muhtıralı, balans ayarlı, post-modern, e-muhtıralı olmak üzere siyasete 5 adet asker müdahalesi ve kayda geçmemiş nice müdahaleli bir demokrasinin bulunduğu bir ülke,
Herkesin şikayet ettiği ‘’ darbe sahibinin bile artık savunmadığı’’ ama kimsenin de ciddi olarak değiştirmeye kalkmadığı bir anayasa ile yönetilen bir ülke,
İrlanda’daki oranı yüzbinde 4 olan bebek ölüm oranının yüzbinde 49 olduğu bir ülke,
Birleşmiş Milletler insani gelişmişlik sıralamasında 177 ülke arasında 92.sırada olan bir ülke,
İş kazalarında Avrupa’da 1., dünyada ise 3. sırada olan bir ülke,
9-15 yaşındaki çocukların sigortasız,güvencesiz günde 14 saat, haftalık 20 ytl karşılığında çalıştırılabildiği bir ülke,
Ekonomisini 17 kez stand-by imzalayıp yani 17 kez IMF’ye teslim etmiş iç ve dış borç içinde yüzen bir ülke,
Topraklarındaki ABD üslerinde kaç tane nükleer başlıklı füze olduğundan haberi olmayan ve bu üslerle ilgili imzaladığı anlaşmaları halkından gizleyen bir ülke,
Kendi sınırları içerisinde kendi halkıyla çözeceği Kürt Sorununda , 24 defa deneyip başarısız olduğu sınır ötesi operasyonu 25.kez çözüm olarak algılayan bir ülke,
İstanbul’un göbeğinde 60-70 kişilik sınıflarda eğitim yapılmaya çalışılan bir ülke,
1 milyon yediyüzbin gencinin hayatını 3 saate kilitleyen bir ÖSS sistemine çözüm üretemeyen bir ülke,
Aydınlarını aylar önceden gelen ihbarlara rağmen sokak ortasında öldürten bir ülke,
Çöplük patlamasında ölen insanlar kavramını kaza literatürüne geçirten bir ülke,
Tren vagonuna yazı yazan Manisa’lı lise çağındaki çocukların hayatının işkencelerle, hapislerle karartıldığı bir ülke,
43 kişi kapasiteli yolcu otobüsüne 63 yolcunun alınıp bir kazada 33 çocuğunu ölüme gönderen bir ülke,
Milletvekillerinin asgari ücretle çalışanın tam 20 katı bir maaş aldığı bir ülke,
Gazetelerin, tv kanallarının bir gecede içerisindeki insanlarla birlikte el değiştirdiği bir ülke,
Medyanın gücünün iş takibinde, kişileri ve kurumları vezir veya rezil etmede çekinmeden kullanıldığı bir ülke,
2007 yılında dahi darbe iddialarıyla ilgili haber yaptığı için dergilerin ablukaya alınıp en sonunda kapısına kilit vurulduğu bir ülke,
Aslında daha yazacak bir yığın şey bulunabilir. Bunlar ilk anda aklıma gelenler, Ahmet Hakan’ın ti’ye aldığı insanların sayısının az olduğu ülkeden. Ahmet Hakan bu yazılanları ve aklıma gelmeyen daha bir çok çarpıcı gerçeği tek tek gözünden, kafasından, vicdanından geçirsin de sonra geyik yapmayı bir kez daha denesin. Acaba yine geyik yapabilir mi yoksa biraz utanç ve suçluluk duygusuyla yüzü kızarır mı ?
MURAT SÜTÇÜOĞLU
Gönderen
Ali Ay
zaman:
00:23
0
yorum
Etiketler: Ahmet Hakan, Baskın Oran, Hürriyet, Seçim